Aşk, her zaman büyük sözlerle başlamaz; bazen bir bakis, bazen bir dokunuş yeter. Ama asil mesele o kıvılcımı yakalamak değil, onu devam ettirebilmektir. Birçok ilişki, sevginin eksikliğinden değil, anlayışın eksikliğinden yavaş yavaş tükenir. Çünkü çoğu zaman sevdiğimiz kişiyi olduğu gibi kabul etmek yerine, onu “idealimizdeki” haline dönüştürmeye çalışırız.
Oysa gerçek aşk, karşındaki insanı değiştirmeye çalışmadan da büyüyebilmektir. İlişkilerde en güçlü bağ, benzerliklerde değil, farklılıkları kabul edebilme olgunluğunda saklıdır. Kadın ve erkek farklı düşünebilir, farklı hissedebilir ama önemli olan bu farklılıkları bir savaş alanına değil, bir dengeye dönüştürebilmektir.
Birini anlamak, bazen susmak kadar basit, bazen de dinlemeyi öğrenmek kadar değerlidir. Her tartışma bir kayıp değil, doğru iletişimin kapisini aralama fırsatıdır. Çünkü sevgi, sadece güzel anlarda değil, anlaşmazlıkların içinden geçerken de büyür.
Aşkı sürdürebilmenin sırrı; karşındakini senin gibi yapmaya çalışmak değil, onun kim olduğunu anlayabilmektir. Gerçek sevgi, “beni anla” demek değil, “ben seni anlıyorum” diyebilmektir.
